Allah Emeğini Zayi Etmesin: Toplumsal Yapılar ve Bireysel Çabaların Birlikteliği
Birçok insan, zor bir dönemden geçerken ya da emek harcarken, karşısındaki kişiye iyi dileklerde bulunur: “Allah emeğini zayi etmesin.” Bu söz, yalnızca bir dilek değil, aynı zamanda toplumsal değerlerin, bireysel çabaların ve moralin bir yansımasıdır. Ne anlama gelir gerçekten? Her gün çalışırken ya da bir şeyler üretirken, toplumsal yapılar bizden ne bekler? Emeğimizin değerini nasıl anlıyoruz ve bu değer, toplumsal normlara, kültürel pratiklere ya da güç ilişkilerine nasıl bağlıdır?
Bize bu söz söylenirken, bir anlamda bize bir destek verilir. Ancak bu dilek, yalnızca bireysel bir çabanın ötesinde, daha geniş bir toplumsal anlayışı da içinde barındırır. Bu yazıda, “Allah emeğini zayi etmesin” ifadesinin, toplumsal yapılar ve güç ilişkileriyle nasıl iç içe geçtiğini, cinsiyet rolleri ve kültürel pratikler üzerinden nasıl şekillendiğini inceleyeceğiz.
Toplumsal Yapılar ve Emeğin Değeri
Sosyolojik anlamda “emeğin değeri” kavramı, tarihsel olarak pek çok farklı biçimde ele alınmıştır. Emek, iş gücü piyasasında belirli bir karşılık bulsa da, aynı zamanda toplumsal değerlerin bir parçası olarak şekillenir. Marx’ın emek teorisine göre, emeğin değeri yalnızca ekonomi ile değil, toplumsal yapılar ve güç ilişkileriyle de bağlantılıdır. Kişinin yaptığı iş, toplumsal statü ve sınıfla doğrudan ilişkilidir.
“Allah emeğini zayi etmesin” sözünün anlamı, aslında bir kişinin emek harcadığı her şeyin toplumsal olarak takdir edilmesi gerektiğini vurgular. Bu dilek, kişinin çalışmalarının bir şekilde karşılık bulacağına dair bir temenniyi ifade eder. Ancak toplumda bazen bu karşılık, emekle orantılı olmayabilir. Özellikle, düşük gelirli işlerde çalışan bireylerin emekleri, toplumsal olarak yeterince takdir edilmeyebilir. Bu bağlamda, emeğin değerinin toplumsal yapılar tarafından nasıl belirlendiğini sorgulamak gerekir.
Örneğin, bir saha araştırmasında, gelişmekte olan ülkelerdeki işçilerin uzun saatler boyunca ağır işlerde çalıştıkları ancak bunun karşılığında çok düşük maaşlar aldıkları görülmektedir (Kaynak: World Bank Report). Bu, toplumsal eşitsizlik ve iş gücü sömürüsü gibi kavramları ortaya çıkarır. Emeğin zayi olmaması, sadece kişisel bir dilek değil, daha adil ve eşit bir toplumsal yapının gerekliliğini de dile getirir.
Cinsiyet Rolleri ve Emeğin Görünürlüğü
Toplumsal cinsiyet rolleri, emeğin değerlendirilmesinde büyük bir rol oynar. Kadınların yaptığı ev işleri ve bakım çalışmaları, genellikle görünmez ve değerli görülmez. Oysa ki bu çalışmalar, toplumun sürekliliğini sağlayan temel bir emek biçimidir. Kadınların emeklerinin göz ardı edilmesi, toplumsal eşitsizliğin ve cinsiyetçi normların bir yansımasıdır.
Kadınların çalışma hayatına katılımı ve bunun toplumsal olarak nasıl algılandığı, geniş bir sosyolojik tartışma alanıdır. Birçok araştırma, kadınların evdeki ücretsiz emeklerinin, ekonomik sistemde resmi olarak yer alan iş gücü ile aynı değeri görmediğini ortaya koymuştur. Örneğin, 2018’te yapılan bir araştırmada, kadınların ev işlerine harcadığı süre, erkeklerin profesyonel iş gücüne harcadıkları süreden çok daha fazla olduğu halde, kadınların yaptığı işlerin toplumsal anlamda değerinin daha düşük olduğu belirtilmiştir (Kaynak: UN Women).
Cinsiyet rollerinin belirleyici etkisi, “Allah emeğini zayi etmesin” dileğini bir başka açıdan yeniden yorumlamamıza olanak tanır. Kadınların yaptığı görünmeyen işlerin takdir edilmesi gerektiği gibi, tüm emeğin eşit şekilde değer görmesi gerektiğini savunmak da toplumsal adaletin bir parçasıdır. Eğer emeğimiz gerçekten değerli ise, herkesin yaptığı işin toplumsal olarak eşit bir şekilde tanınması gerekir.
Kültürel Pratikler ve Emeğin Toplumsal Yansıması
Kültürel pratikler, toplumların değerlerine göre şekillenen bir dizi davranış biçimini içerir. “Allah emeğini zayi etmesin” gibi ifadeler, toplumun kültürel normlarına dayanarak şekillenir. Bazı kültürlerde, bireysel emeğin ödüllendirilmesi ya da onurlandırılması, bir kişinin ailesine ya da topluma sunduğu katkının bir yansıması olarak görülür. Bu tür kültürel pratikler, emeğin toplumsal olarak değer bulmasının yanında, bireylerin toplumsal kimliklerini de etkiler.
Toplumun değer ölçütlerine göre, bazı işler daha saygın kabul edilirken, bazıları daha az takdir edilir. Örneğin, tıp gibi yüksek statülü meslekler toplumda büyük takdir toplar, ancak tarım veya temizlik gibi emek gerektiren işler sıklıkla göz ardı edilir. Bu durum, güç ilişkileri ile de ilişkilidir. Toplumun belirli kesimleri, kendi sınıf veya mesleklerine daha fazla değer verirken, düşük gelirli veya düşük statülü işlerde çalışanlar daha az takdir görebilir.
Emeğin toplumdaki karşılığını inceleyen bir diğer örnek, işçi hakları hareketlerinden gelir. 19. yüzyılda, işçilerin çalışma şartlarını iyileştirme çabaları, emeklerinin toplumsal olarak değerli olduğunu savunmanın bir yoluydu. Günümüzde ise, küresel ölçekte benzer hareketler, işçilerin daha iyi yaşam koşulları ve çalışma hakları talep etmeye devam ediyor.
Güç İlişkileri ve Emeğin Yükseltilmesi
Güç ilişkileri, bir toplumun iş gücü yapısını ve emeğin dağılımını doğrudan etkiler. Toplumdaki bazı gruplar, ekonomik, politik ve sosyal güç kullanarak kendi iş gücü ve emeklerini daha değerli kılarken, bazı gruplar ise bu değerlemeden dışlanır. Bu güç dengesizliği, toplumdaki eşitsizliğin temelini oluşturur. Çalışanların emeğinin daha az değer gördüğü durumlar, toplumsal olarak eşitsizliği artırır.
Bir örnek olarak, gelişmiş ülkelerdeki iş gücü piyasasında, genellikle düşük ücretli işlerde çalışan göçmen işçiler, hem toplumsal olarak daha düşük bir statüye sahiptir hem de emeği daha az takdir edilir. Oysa ki bu bireylerin yaptığı işler, toplumsal işleyişin devamı için son derece kritiktir.
Sonuç: Emeğin Değerinin Toplumsal Adaletle Birleşmesi
“Allah emeğini zayi etmesin” diyerek, bir insanın çabalarını sadece kişisel değil, toplumsal bir perspektiften değerlendirmeye davet ederiz. Bu dilek, sadece bir kişinin emeğini takdir etmekle kalmaz, aynı zamanda daha adil bir toplumda herkesin emeğinin eşit değerde takdir edilmesini savunur. Bu anlamda, toplumsal adaletin sağlanması, her bireyin yaptığı işin değerli olduğu bir toplum yaratmakla mümkündür.
Peki, sizce toplumda emeğin değeri nasıl belirleniyor? Hangi işler daha değerli kabul ediliyor ve hangi işler göz ardı ediliyor? Bu soruları düşündüğünüzde, kendi toplumsal yapınızda emeğin nasıl takdir edildiğiyle ilgili gözlemleriniz neler?